31 Ocak 2010 Pazar
30 Ocak 2010 Cumartesi
In Your Face!
Minnesota Timberwolves oyuncuları Damien Wilkins ve Ryan Hollins rakiplerine karşı hiçte merhametli davranmamışlar.
29 Ocak 2010 Cuma
All-Star Kadroları
Doğu Karması
Batı Karması
*İlk beş
#İlk All-Star
Bu seneki performansları ile Gerard Wallace ve Kevin Durant All-Star olmayı hak etmişlerdi. Al Horford biraz da başka seçenek olmadığı için ilk All-Star maçına çıkacak, Shaquille O'neal'ın olmaması All-Star maçı için büyük eksilik. Boston Celtics üç oyuncusu ile dikkat çekiyor. Bu sefer Pierce ve Garnett'ın yanında Ray Allen yerine Rondo ilk kez All-Star olacak.
Batı da ise Kevin Durant dışında, Zach Randolph ve Derin Williams ilk kez bu heyecanı yaşayacaklar. Ben Rudy Gay'in bu seneki performansı ile All-Star olmayı hak ettiğini düşünüyorum, onun yerine takım arkadaşı Zach Randolph ve Pau Gasol var forvet pozisyonunda.
All-Star maçı için favorim kadro zengiliği ve formda oyuncuları ile Batı karması.
Batı Karması
*İlk beş
#İlk All-Star
Bu seneki performansları ile Gerard Wallace ve Kevin Durant All-Star olmayı hak etmişlerdi. Al Horford biraz da başka seçenek olmadığı için ilk All-Star maçına çıkacak, Shaquille O'neal'ın olmaması All-Star maçı için büyük eksilik. Boston Celtics üç oyuncusu ile dikkat çekiyor. Bu sefer Pierce ve Garnett'ın yanında Ray Allen yerine Rondo ilk kez All-Star olacak.
Batı da ise Kevin Durant dışında, Zach Randolph ve Derin Williams ilk kez bu heyecanı yaşayacaklar. Ben Rudy Gay'in bu seneki performansı ile All-Star olmayı hak ettiğini düşünüyorum, onun yerine takım arkadaşı Zach Randolph ve Pau Gasol var forvet pozisyonunda.
All-Star maçı için favorim kadro zengiliği ve formda oyuncuları ile Batı karması.
28 Ocak 2010 Perşembe
You Dismissed
Ne yazık ki fatura Nonda'ya kesildi. Gelen oyunculara nedense sevinemiyorum bir türlü. Kewell'da gitse çok üzülecektim ama giden Nonda oldu. Atletico Madrid serisinde ileride kimin oynacağını falan düşünmek istemiyorum şuan. Bu kadar oyuncu geldiğine göre elbet birileri gidicekti, bu dönemde formsuz olması faturanın kendisine kesilmesini sağladı. Transfer sezonun kapanmasına 2 gün kala uzun bir süre bize hizmet etmiş bir oyuncunun, ve bu dönemde profesyonellik adına örnek olacak bir tutum sergilemiş, sözleşmesini fesh etmekte ne kadar adil bilmiyorum. Attığın gollerden sonra parmağın hava da eski açığa koşuşunu özleyeceğim koca adam.
Shabani Nonda Shabani Nonda ....
*Resmi sitede açılış sayfasına konan resim inceliğini gösteren kulübe de teşekkürler.
Kadro Dışı Kalmak
Son olarak Önder Turacı'nın affedilme olayı gösterdi ki, Türkiye'de kadro dışı bırakılan oyuncuların affedilmesi, hatalarından ders almalarından öte takımın o bölgedeki ihtiyacına bağlı oluyor. Herhangi bir disipsizlinlik vakası sonrasında kadro dışı bıraktığınız oyuncu aynı kafa yapısı ile devam ederken, bu süreçte aynı bölgedeki takım arkadaşının sakatlanması veya cezalı duruma düşmesi durumunda affedilerek hiç birşey olmamış gibi kaldığı yerden devam ediyor.
Sezon başında Lazio'da kontrat uzatmaya yanaşmayan Pandev ve Ledesma, başkan Lotito tarafından kadro dışı bırakılmıştı, bu olay karşısında iki oyuncu verdikleri kararın arkasında durdular ve çok uzun süre futboldan uzak kaldı. Forvet sıkıntısı çekilmesine rağmen Lazio yönetimi tarafından affedilmeyen Pandev 3-4 ay maç yapmadan Inter'e transfer oldu ve şu an yeni takımı ile harikalar yaratmakta. Ne Lazio başkanı verdiği karardan geri döndü ne de Pandev ve Ledesma bu tehdit karşısında istemedikleri halde kontrat uzatmadılar. (Ledesma'nın serbest kalabilmek için hala davası sürmekte) Ülkemizde ise bu tarz bir olay gerçekleşse büyük ihtimal her iki taraftan biri yelkenleri suya indirirdi.
Trabzonspor'da yönetim tarafından kadro dışı bırakılan 4 oyuncu Şenol Güneş'in gelişi ile hemen affedilirken, Terim'in ikinci döneminde kadro dışı bıraktığı oyuncular (Bülent Korkmaz, Hakan Ünsal, Elvir Baljic) Hagi'nin göreve gelmesiyle tekrar formalarına kavuşmuştu.
İşlerin kötü gittiği bir dönemde faturayı bir iki oyuncuya kesmek ya da takım disiplininden uzak tavırlar sergileyen oyuncuları kadro dışı bırakıp bir hafta sonra affetmek gibi yönetim kararları marka değeri azami değerlere ulaşmış, yabancı oyuncu transferlerinin ses getirdiği ligimizde taraftarların yönetimlere duyduğu güveni azalttığı için bir sporsever olarak bir an önce bitmesini diliyorum.
Ziraat Türkiye Kupası Eşleşmeleri
1- Manisaspor - Denizlispor
2- Fenerbahçe - Bursaspor
3- Antalyaspor - Galatasaray
4- Büyükşehir Belediyespor - Trabzonspor
* Yarı finalde Manisaspor - Denizlispor eşleşmesinin galibi ile Fenerbahçe - Bursaspor eşleşmesinin galibi oynayacak. Yarı finalin diğer ayağında ise Antalyaspor - Galatasaray eşleşmesinin galibi ile Büyükşehir Belediyespor - Trabzonspor galibi oynayacak.
27 Ocak 2010 Çarşamba
İmza Kampanyası! (*)
Şube Kaptanı gelmiyor ki hiç salona,
Kanımıza dokunuyor tuttuğu kupa,
Galalarda, orda burda, televizyonda,
Geleceksen gel Dilara yoksa hiç durma !
(*) Yıldızlı Aslanlar, Tekerleki Sandalye Şube Müdürü Dilara Endican'a tepkilerini oynanan son maçta açık şekilde dile getirmişler. Şube müdürüne gösterilen tepki ile ilgili yapmış oldukları açıklamaya buradan ulaşabilirsiniz.
26 Ocak 2010 Salı
BBG Evi
Galatasaray'da son zamanlarda transfer söylentileri BBG evlerini aratmayacak şekilde kim gitsin kim kalsın şekline dönüştü. Galatasaray taraftarları için adı geçenler arasında da Harry Kewell'ın ismi olunca olaylar daha da bir ilginç hale büründü. Taraftarların çok sevdiği Oz Büyücüsü'nün hiç beklenmedik şekilde gönderilecekler listesinde adının geçmesi büyük tepki topladı, diğer isim ise Shabani Nonda. Kewell'ın bu liste de olması sakatlığının nüksetmesi ve olası bir operasyonda sahalara dönüş süresinin çok zaman alacak olması ki bu durumda ikinci yarının sonlarına anca yetişebilecek, Nonda'nın ise Baros'un yokluğunda performansının tatmin edici olmamasıdır.
Galatasaray'ın, Jo'nun avrupa maçlarında oynayamayacak olması, Baros'un sakatlığı ile hücum rotasyonunda zorluk yaşayacağı aşikardır. Rijkaard'ın sisteminde şu an için Atletico Madrid serisinde oynatabileceği bir tek Nonda kalıyor. Bu durumda Nonda'nın takımda en azından sezon sonuna kadar kalması için yeterli gerekçe olabilir. Olası bir yabancı oyuncu transferinde Kewell'ın ikincinin yarını büyük çoğunluğu kaçıracak ve de sezon sonunda sözleşmesinin bitecek olması sebebi ile Kewell ismi listenin en tepesinde yer alıyor.
Transfer olacak isim ise büyük ihtimalle Tottenham Hotspur'dan Giovanni Dos Santos olarak gözüküyor. Caner'in şuan ki performansı, taraftarların Kewell sevgisi, Nonda'nın tek alternatif olması, Dos Santos'un ne verebileceğini başka bir yazı da inceleriz ama şu durumda bana göre takımdan bir yabancı gönderilcekse bu isim ne Kewell ne de Nonda'dır. Geldiği günden beri, hatta transferinden önce bile hakkında tereddütlerim olan Leo Franco ismi bana daha uygun bir isim gibi geliyor. Yarım sezonluk performansı gösterdi Leo Franco aranan kan değil ve olamayacak gibi gözüküyor. Tabi ki de bir kaleciyi eleştirirken, bireysel performansınından öte takım savunmasıyla birlikte eleştirmek daha uygun olur ama Galatasaray eğer böyle bir çıkmazın içine girdiyse ve bir karar vermesi gerekiyorsa gönderilmesi halinde yokluğu mevkisindeki diğer oyuncuların performansı ile daha az hissedilecek biri gönderilmelidir, ki bu bana göre Leo Franco'dur. Aynı dönemde De Sanctis Napoli'de harikalar yaratırken bizim burda hala da kaleci arayışı içinde olmamızda üzüntü verici. (Herhangi bir sakat oyuncunun sözleşmesinin askıya alınmayacağını varsayıyorum)
Bu sadece benim görüşümdür, Rijkaard'ın verdiği her karara saygı duymaktan başka bir şey düşmez bana ama yapılan kaliteli transferlere rağmen bir türlü yeterince sevinemiyorum. Yapılan transferlere baktığımızda hepsi kaliteli isimler ama devre arasında bir takımla bu kadar oynanması ne kadar doğru acaba. Rijkaard'ın sezon başından beri oluşturmaya çalıştığı ambians bu söylentiler ve gelişmelerle zarar görebilir gibi geliyor bana. Takım içinde çıkacak huzursuzluklar, zaten sakatlıklarla boğuşan Galatasaray'ın istediği son şey olur. O yüzden Galatasaray Neill gibi nokta transferi ve Jo gibi bir ismi getirdikten sonra yapacağı hamlelerde çok daha dikkatli olmalı yoksa bir çuval incir heba olabilir hemde yok yere.
25 Ocak 2010 Pazartesi
Siklet Farkı
O An
Milano Klasiği
Milan ile Inter arasında oynanan maçlar son zamanlarda artık sonucu önceden belli maçlara dönüşmeye başladı. Bu akşamda Giuseppe Meazza Stadı'nda aynı senaryo vardı. Inter maçın büyük bir bölümünü 10 kişi oynamasına rağmen Milan'ı 2-0 lık net skorla geçti. Derbiyi Inter 9 kişi tamamladı ve Milan son dakikalarda Ronaldinho ile bir penaltıdan da yararlanamadı. Bu galibiyet ile Inter bir kez daha çizmenin zirvedesinde yalnız olduğunu kanıtladı, artık tek hedefleri avrupada kupa kaldırmak. Maçtan sonra sahaya Berlusconi maskesi ile giren Materazzi ise geceye damgasını vurdu.
Kar Altında Beyaz Forma
Yoğun bir çalışmanın ardından Ali Sami Yen Stadı'nın zemini futbol oynamaya müsait hale getirilmiş. Benim anlamadığım yoğun kar yağışı ve karla kaplı zeminde Galatasaray'ın sahaya neden beyaz forma ile çıktığıdır. Gaziantespor siyah forması ile mücadele ederken, mor forma tercih edilmeyebilirdi ama Galatasaray parçalı veya kırmızı formasını giyemezmiydi mera ediyorum. Maçı televizyondan takip ettim ve oyuncuları ayırt etmede çok zorluk çektim. En azından sahadaki toplar değiştirilmişti yoksa maçı izlemek işkenceye dönüşebilirdi ki buna rağmen bile topu takip etmek imkansızdı. Bu değişilikle beraber Rijkaard yönetiminde Galatasaray'ı uzun zamandan beri ilk kez iki forbet ile sahada görmüş olduk.
Maça baktığımızda ise bu hava ve saha şartlarında her iki takımdan da çok şeyler birşey beklemek insafsızlık olurdu. Galatasaray'da Caner kanattaki yaratıcılığı ile dikkat çekti, bir de penaltı yaptırdı. Barış ve Arda'nın performansları vasatı aşamadı. Barış çok top kaybı yaparken, Arda son paslarda dikkatsizdi. Mustafa Sarp, duran toplarda arka direkdeki görevini çok iyi yapıyor ama hala oyun içinde hücumda yaratıcılıktan uzak. Leo Franco ise güven vermemeye devam ediyor. Neill ve Jo için böyle bir maçtaki performansları için bir şeyler söylemek erken gibi. Nonda son vuruşlarda beceriksizdi ama elinden geldiğince takımı hücuma çıkarma (ofansif oyunculara duvar olma ve top saklama) görevini yerine getirdi. Bu arada Nonda'nın kaleyi bulmayan bir şutundan sonra tribünlerden gelen ıslık sesleri ise gecenin en tatsız anıydı bana göre. Galatasaray tribünlerine her ne olursa olsun kendi oyuncusunu ıslıklamak yakışmıyor. Rijkaard, kaçan penaltıdan sonra belki de Nonda'yı alacaktı, oyuncu değişikliği sırasında Kongolu forvet Elano yerine kendinin çıkacağını sanıp kenara yöneldi, Nonda'yı kaybetmemek için belki de Elano'yu çıkardı.
Sonuç olarak hava ve saha şartlarının kötü olduğu bir akşamda Galatasaray rakibinin eksik kalması, bir de penaltıyı gole çevirememsine rağmen sahadan 3 puan ile ayrıldı ve zirve takibini sürdürdü.
Maça baktığımızda ise bu hava ve saha şartlarında her iki takımdan da çok şeyler birşey beklemek insafsızlık olurdu. Galatasaray'da Caner kanattaki yaratıcılığı ile dikkat çekti, bir de penaltı yaptırdı. Barış ve Arda'nın performansları vasatı aşamadı. Barış çok top kaybı yaparken, Arda son paslarda dikkatsizdi. Mustafa Sarp, duran toplarda arka direkdeki görevini çok iyi yapıyor ama hala oyun içinde hücumda yaratıcılıktan uzak. Leo Franco ise güven vermemeye devam ediyor. Neill ve Jo için böyle bir maçtaki performansları için bir şeyler söylemek erken gibi. Nonda son vuruşlarda beceriksizdi ama elinden geldiğince takımı hücuma çıkarma (ofansif oyunculara duvar olma ve top saklama) görevini yerine getirdi. Bu arada Nonda'nın kaleyi bulmayan bir şutundan sonra tribünlerden gelen ıslık sesleri ise gecenin en tatsız anıydı bana göre. Galatasaray tribünlerine her ne olursa olsun kendi oyuncusunu ıslıklamak yakışmıyor. Rijkaard, kaçan penaltıdan sonra belki de Nonda'yı alacaktı, oyuncu değişikliği sırasında Kongolu forvet Elano yerine kendinin çıkacağını sanıp kenara yöneldi, Nonda'yı kaybetmemek için belki de Elano'yu çıkardı.
Sonuç olarak hava ve saha şartlarının kötü olduğu bir akşamda Galatasaray rakibinin eksik kalması, bir de penaltıyı gole çevirememsine rağmen sahadan 3 puan ile ayrıldı ve zirve takibini sürdürdü.
Yanlış Zaman Yanlış İnsan
Bana göre Dwayne Wade'in NBA'de üstünden smaç vuramayacağı oyuncu yoktur. Wade her oyuncuyu posterinize malzeme edecek yeteneğe sahip olmak yetmezmiş gibi bir de blok arşivine kendinden 23 cm uzun Sacremento Kings'in pivotu Spencer Hawes'i ekliyor.
Keita'dan Sevgilerle
Afrika Kupası'nda bu akşam Cezayir ve Fil Dişi Sahili arasında oynanan çeyrek final maçında Abdul Kader Keita sol ayağıyla enfes bir gole imza attı. Bu gol her ne kadar Keita'nın İstanbul'a dönüşünü geçiktircek olsa da golü sanki sarı kırmızılı forma altında atmış gibi sevindim. Bu golle beraber Fil Dişi Sahili maçın son bölümünde 2-1 öne geçmişti, daha sonra Cezayir beraberliği yakaladı ve maçı uzatmalara götürdü. Uzatmalarda da bulduğu golle Fil Dişi Sahili'ni evine, Keita'yı da İstanbul'a göndermiş oldu.
23 Ocak 2010 Cumartesi
Adjö Linderoth
Yorum yaparken bile zorlanıyor insan. Üç sene içinde Vikinglerin kaptanını sarı kırmızılı forma altında hatırladığımız maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez sanırım. Sion maçında attığı gol ve sonrası yaşadığı çoşkulu sevinç gelir hep aklıma ondan bahsederken. Parlak olmayan Galatasaray kariyerine rağmen Linderoth ile yanlış zamanda tanıştığımızı varsayıyorum. Yaşadığı sakatlıklar büyük talihsizlik ne yazık ki ama İsveçli bizlere saha içinde pek bir şey veremese de saha dışındaki profesyonel davranışlarıyla bile gençlere örnek oldu. Bonservis ücreti, kendisine ödenen ve ödenecek olan paraları tartışmak bile istemiyorum sadece bu güzel adama ona yakışır bir şekilde güle güle diyip uğurlamak yakışır bizlerede. Adjö Linderoth...
22 Ocak 2010 Cuma
Nazar Boncuğu
Wallace Kardeşliği
Rasheed ve Ben Wallace'ın takım arkadaşlıkları uzun zaman önce sonra ersede resimde görüldüğü üzere dostlukları hala devam etmekte. 2004 yılında efsane Los Angeles Lakers kadrosuna (O'neal, Malone, Bryant, Payton) karşı kazandıkları şampiyonlukta pota altında O'neal ve Malone ikilisine karşı beraber savaşmışlardı. Boston Celtics-Detroit Pistons maçı öncesi hasret giderirlerken ortaya böyle bir manzara çıkıyor.
Kısa Kısa
Lale Devri'ni yaşayan Liverpool eldeki sıradan oyuncularını elden çıkarmaya başladı, Andrea Dossena zarar ederek Napoli'ye sattılar, Voronin'de Dinamo Moskova'ya gitti. Yeni hocası Flores'in gelişiyle düzenli forma bulamayan Maxi Rodriguez ise Anfield Road'un yeni tangocusu oldu.
Arsenal, boşta olan eski oyuncusu 35 yaşındaki Sol Campbell'ı kadrosuna katkı.
Roberto Mancini yönetimindeki Manchester City ilk transferini Inter'den Patrick Vieira'yı alarak gerçekleştirdi. Bu transfer İtalya'dan gelecek diğer oyuncuların habercisidir.
Galatasaray'ın UEFA Euro Cup'daki rakibi A.Madrid gittiği her takımda hayalkırıklığından öteye gidemeyen Tiago'yu Juventus'tan kiraladı, Sinama-Pongolle ise Sporting Lizbon'a satıldı.
Valencia, Rubin Kazan'dan Alejandro Dominguez'i bedelsiz olarak kadrosuna kattı.
Lazio'dan ayrılmak istediğini dile getirdiği günden beri, yarım sezon, futboldan uzak kalan Pandev Inter'de Eto'o nun boşluğunu doldurmaya çalışacak.
David Beckham ve Luca Toni çizmeye geri döndüler. Beckham, yeniden sezon sonuna kadar Milan'a kiralanırken Luca Toni ise Dünya Kupası'nda forma giyebilmek için Roma'nın yolunu tuttu.
NBA All Star 2010
Allen Iverson (Philadelphia 76ers)
Dwyane Wade (Miami Heat)
LeBron James (Cleveland Cavaliers)
Kevin Garnett (Boston Celtics)
Dwight Howard (Orlando Magic)
Steve Nash (Phoenix)
Kobe Bryant (L.A. Lakers)
Tim Duncan (San Antonio)
Carmelo Anthony (Denver)
Amare Stoudemire (Phoenix)
Bu sene Dallas'da düzenlenecek All Star maçı için ilk beşler internet üzerinden yapılan oylama ile belirlendi. Sezona Memphis Grizlles ile başlayan daha sonra basketbolu bıraktığını açıklayan Allen Iverson, doğu takımının ilk beşinde yerini aldı, doğu konferansında kendini zorlayacak bir performans olmaması da büyük etken tabi.
Batı'da ise Yao Ming'in sakat olduğu, NBA'deki diğer iyi pivotların (Dwight Howard, Shaquille O'neal, Chris Bosh) doğu konferansında yer alması ile Amare Stoudemire ilk beşte yer alıyor. Steve Nash'in olmadığı bir All-Star maçı düşünülemezdi. Geçen sene Phoenix'de yapılan All-Star maçında yer alamayan Nash, bu sene ilk beşteki yerini aldı. T-Mac'in neredeyse hiç oynamadan Nash ile guard pozisyonunda çekişmesi ise oylamanın inandırıcılığını azaltıyor.
Smaç yarışmasına ise Charlotte Bobcats'den Gerard Wallace, eski şampiyon New York Knicks'den "antipatik" Nate Robinson, Los Angeles Lakers'dan Shannon Brown katılacak. Son aday ise çaylaklar maçının devre arasında yarışacak Toronto Raptors'dan DeMar DeRozan ve Los Angeles Clippers'dan Eric Gordon birisi olacak. Smaç şampiyonluğu için adayım, bu seneki performansı ile All-Star olmayı hak eden all-around oyuncu Gerard Wallace, All-Star maçı içinse bench faktörü ile Batı karmasını şanslı görüyorum.
Dwyane Wade (Miami Heat)
LeBron James (Cleveland Cavaliers)
Kevin Garnett (Boston Celtics)
Dwight Howard (Orlando Magic)
Steve Nash (Phoenix)
Kobe Bryant (L.A. Lakers)
Tim Duncan (San Antonio)
Carmelo Anthony (Denver)
Amare Stoudemire (Phoenix)
Bu sene Dallas'da düzenlenecek All Star maçı için ilk beşler internet üzerinden yapılan oylama ile belirlendi. Sezona Memphis Grizlles ile başlayan daha sonra basketbolu bıraktığını açıklayan Allen Iverson, doğu takımının ilk beşinde yerini aldı, doğu konferansında kendini zorlayacak bir performans olmaması da büyük etken tabi.
Batı'da ise Yao Ming'in sakat olduğu, NBA'deki diğer iyi pivotların (Dwight Howard, Shaquille O'neal, Chris Bosh) doğu konferansında yer alması ile Amare Stoudemire ilk beşte yer alıyor. Steve Nash'in olmadığı bir All-Star maçı düşünülemezdi. Geçen sene Phoenix'de yapılan All-Star maçında yer alamayan Nash, bu sene ilk beşteki yerini aldı. T-Mac'in neredeyse hiç oynamadan Nash ile guard pozisyonunda çekişmesi ise oylamanın inandırıcılığını azaltıyor.
Smaç yarışmasına ise Charlotte Bobcats'den Gerard Wallace, eski şampiyon New York Knicks'den "antipatik" Nate Robinson, Los Angeles Lakers'dan Shannon Brown katılacak. Son aday ise çaylaklar maçının devre arasında yarışacak Toronto Raptors'dan DeMar DeRozan ve Los Angeles Clippers'dan Eric Gordon birisi olacak. Smaç şampiyonluğu için adayım, bu seneki performansı ile All-Star olmayı hak eden all-around oyuncu Gerard Wallace, All-Star maçı içinse bench faktörü ile Batı karmasını şanslı görüyorum.
19 Ocak 2010 Salı
19 Ocak...
18 Ocak 2010 Pazartesi
14 Ocak 2010 Perşembe
Daha Mutlu Olamam
4 saatlik uyku ile İzmir yolcuğu ve o şantiyeden bu şantiyeye dolanırken aldığım bu haberle ne uykusuzluk kaldı ne de yorgunluk. Beklediğim transfer geçte olsa gerçekleşti. İnancımın sonsuz olduğu bu takıma güvenim şuan bir kat daha arttı. Umarım bu hamleden sonra Daddy Cool'da İstanbul kariyerini uzatmaya karar verir. Popescu, Büyük Şef Song ve çok beğenmeme rağmen hayal kırıklığından öteye gideyemen Meira'dan sonra Neill transferi ile gelenek devam ediyor. Sezon başında bonservis bedeli ödemeden transfer etmek varken € 840 bin avro ödemeye gerek varm mıydı bilemiyorum ama Galatasaray güzel işlere imza atıyor. Şu andan itibaren tek dileğim bu güzel takımın sakatlıklardan uzak bir ikinci yarı geçirmesidir.
13 Ocak 2010 Çarşamba
Soul Kitchen
Hasret sona erdi ve sonunda Soul Kitchen'ı izleyebildim, ve her şekilde beklediğime değmiş. Avatar ve bir sürü filmin vizyonda olmasına rağmen gösterimde Fatih Akın filmi varken başka bir filme gitmem söz konusu olamazdı. Yaşamın Kıyısında filmini izleyeli epey olmuştu ve ortaya nasıl bir şey çıkacağını çok merak ediyordum ki üstat bu sefer farklı bir şeyler denemişti. Sinema kariyerini dram üzerine kurmuş biri için bu tarz bir film çekmek cesaret isterdi ve Fatih Akın'ın bu cesareti de Venedik Film Festivali'nden juri özel ödülü ile döndü.
Fatih Akın, Soul Kitchen'da da hemen hemen alıştığımız kadrosu ile çalışmış. Kadrodaki oyuncular, rollere göre çok iyi seçilmiş, burada da Monique Akın'ın başarısı söz konusu. İzleyiciyi zorla güldürmek yerine oyunculara eğlenceli roller yazarak filmi keyifli hale getirmiş. Soul Kitchen'da Birol Ünel gibi bir isim bile sizi güldürebiliyor. Birol Ünel ve diğer oyuncularla beraber Fatih Akın'ın bu anlamdaki başarısı da göz ardı edilemez. Anna Bederke ise ilk filmi olmasına rağmen oldukça başarılı. Bu performansı ile Akın'ın yeni gözdesi olabilir ve ilerleyen zamanlarda ikiliyi daha sık bir arada görebiliriz. (spoiler; diskodaki dans sahnesi harkulade) Filmin müzikleri ise yine harkulade, filmde yer alan her bir parça özenle seçilmiş ve ait olduğu sahneyle özdeşleşmiş.
Soul Kitchen hakkında sabaha kadar konuşabilirim o yüzden uzatmayayım, kısacası Fatih Akın ve ekibi izlenmesi inanılmaz keyifli filme imza atmışlar. Şiddetle bir an önce gidip izlemenizi tavsiye ederim.
12 Ocak 2010 Salı
11 Ocak 2010 Pazartesi
6+6=12
United Center'ın tavanında asılı duran bu iki formada yazılı olan 12 şampiyonluk Chicago Bulls taraftarları için rüyanın gerçeğe dönüştüğü senelere ait. 90'lı yılların başında ülkemizde de bir çok basketbolseverin Chicago Bulls'u desteklemesine sebep olan bu takım bazılarını içinse tam bir kabus anlamı taşıyordu o senelerde. 90'lı yıllarda NBA'e damgasını vurmuş Karl Malone, Gary Payton, Charles Barkley, Clyde Drexler, Patrick Ewing, John Stockton gibi bir çok yıldız Jordan ve Pippen yüzünden hep hayallerini kurdukları şampiyonluk yüzüğüne kavuşamadılar. Kiminin rüyası kiminin kabusu olabiliyor şu hayatta...
5'te 4
Geçen perşembe günü katıldığım 5'te 5 programında 4. soru da elendim ne yazık ki. Yarışmaya katılacağımı öğrendim andan itibaren çocuklar gibi şendim. İlk yarışmacı olmamın etkisiyle yeterince heyecanlandım. Ekran başında diğer yarışmacıları izlerken çok kolaymış gibi gelirdi hep, ama yarışmacı olunca herşeyin o kadar da basit olmadığını gördüm. Evdeki arkadaşların sıfır katkısıyla mutlu sona ulaşamadık, ama yarışmak bile ayrı heyecanlıydı. Perşembe gününden itibaren hırs yapmış durumdayım, tekrar katılıp bu sefer PS 3'ü almayı hedefliyorum. Evdeki televizyon biraz eski olsa da hiç yoktan PS 3 güzel olurdu. Buradan da Alamanya'daki abime selam olsun, yeni bir televizyon hediye ederse çocuklar rahatça oynayabilirler.
4 Ocak 2010 Pazartesi
Maradona By Kusturica - Looking For Eric
Mahalle arasında yaptığımız maçlarda kimimiz formasının yakasını kaldırarak Cantona oldu, kimimiz ise sağ kanattan gelen bir topa elini uzatıp Maradona gibi olmaya çalıştı. Bu iki filmle beraber futbol tarihinin efsane isimlerinden Eric Cantona ve Armando Diego Maradona'nın sansasyonel hayatlarının farklı yönlerini tanıma fırsatı buluyoruz. Kamera karşısındaki samimiyeti ve doğallığı ile kendisini başarıyla canlandırırken, Cantona ise ilk ciddi sınavında futbolu gibi etkileyici bir performans ortaya koymuş.
Kusturica, Maradona'yı alıştığımız portrenin aksine en doğal ve samimi haliyle beyaz perdeye taşımış. Hayatı, kendi yarattığı efsanenin senaryosunu yazıp oynadığı bir filme benzeyen Maradona'nın tek hesaplayamadığı nokta ise uyuşturucu olmuştur. Hz.İsa'nın bile hata yaptığı bir dünyada futbolun tanrısınında hataları olacaktır elbet. Maradona, Claduia'ya göre eş, Dalma ve Giannina'ya göre baba, İngilizlere göre sahtekar, FIFA'ya göre uyuşturucu bağımlısı, kendi adına din kuranlara göre tanrı, Napoli, Boca Juniors ve bir çok futbolsevere göre bu güzel oyunun gördüğü gelmiş geçmiş en iyi isimdir. Böyle bir ismin duyduğu en büyük pişmalığın ise kızlarının nasıl büyüdüğünü görememek olması ibretliktir. Castro ve Che hayranı, Amerika karşıtı gösterilere katılan, efsanenin sesinden şarkı dinlemek ve çocuklar gibi şen bir halde oynarken görmek isteyenler için kaçırılmaması gerekir. Manu Chao'nun La Vida Tombola şarkısında dediği gibi "eğer Maradona olsaydım onun gibi yaşardım..."
Eric Bishop, her sabah geçmişte yapmış olduğu hatalardan dolayı yaşadığı pişmanlıkla beraber uyanmaktadır. İçinde bulunduğu ruh halinden çıkış yolu olarak uçlarda çözümler arasa da en sonunda odasında asılı duran poster ve edindiği yeni arkadaşı ile işleri yoluna koymayı başarır. Bazen herşeye sıfırdan başlamak için kendi kahramanlarımızı yaratmaya ihtiyaç duyarız, bunu başarabilenlerse içimizde şanslı olanlarımızdır. Uçurumun kenarında sallanırken hatırladığımız ve hissetiğimiz değerlerdir aslında bizi ayakta tutan. Looking For Eric , operation Cantona sahnesi ve bize hatırlattığı afinali ile yüzünüzde ufak bir tebessüme sebep olacaktır. Herkese iyi seyirler...
Kusturica, Maradona'yı alıştığımız portrenin aksine en doğal ve samimi haliyle beyaz perdeye taşımış. Hayatı, kendi yarattığı efsanenin senaryosunu yazıp oynadığı bir filme benzeyen Maradona'nın tek hesaplayamadığı nokta ise uyuşturucu olmuştur. Hz.İsa'nın bile hata yaptığı bir dünyada futbolun tanrısınında hataları olacaktır elbet. Maradona, Claduia'ya göre eş, Dalma ve Giannina'ya göre baba, İngilizlere göre sahtekar, FIFA'ya göre uyuşturucu bağımlısı, kendi adına din kuranlara göre tanrı, Napoli, Boca Juniors ve bir çok futbolsevere göre bu güzel oyunun gördüğü gelmiş geçmiş en iyi isimdir. Böyle bir ismin duyduğu en büyük pişmalığın ise kızlarının nasıl büyüdüğünü görememek olması ibretliktir. Castro ve Che hayranı, Amerika karşıtı gösterilere katılan, efsanenin sesinden şarkı dinlemek ve çocuklar gibi şen bir halde oynarken görmek isteyenler için kaçırılmaması gerekir. Manu Chao'nun La Vida Tombola şarkısında dediği gibi "eğer Maradona olsaydım onun gibi yaşardım..."
Eric Bishop, her sabah geçmişte yapmış olduğu hatalardan dolayı yaşadığı pişmanlıkla beraber uyanmaktadır. İçinde bulunduğu ruh halinden çıkış yolu olarak uçlarda çözümler arasa da en sonunda odasında asılı duran poster ve edindiği yeni arkadaşı ile işleri yoluna koymayı başarır. Bazen herşeye sıfırdan başlamak için kendi kahramanlarımızı yaratmaya ihtiyaç duyarız, bunu başarabilenlerse içimizde şanslı olanlarımızdır. Uçurumun kenarında sallanırken hatırladığımız ve hissetiğimiz değerlerdir aslında bizi ayakta tutan. Looking For Eric , operation Cantona sahnesi ve bize hatırlattığı afinali ile yüzünüzde ufak bir tebessüme sebep olacaktır. Herkese iyi seyirler...
2 Ocak 2010 Cumartesi
It's Amazing
Kobe yine zoru başardı ve 2010 yılının ilk maç kazandıran basketine imzasını attı. Bu sezonki kaçıncı maç kazandıran basketi bilemiyorum ama şuan için son saniye toplarının en iyisi. Lamar Odom'da daha top havadayken sevinmeye başlamış, bu ne güvendir arkadaş.
1 Ocak 2010 Cuma
Bronson
Bronson, hayattaki tek amacı ünlü biri olmak olan şiddet bağımlısı Charles Bronson'ın hiç kimseyi öldürmeden İngiltere tarihinin en ünlü mahkumu olmasının öyküsüdür. Herşeyin £26.18 ile başlayıp ve hala daha devam etmesini sağlayan bir ünlü olma tutkusu. Bronson'ın hikayesini yer yer tiyatral anlatımlar ile sahneye koyan Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn ve oyunculuğu ile kendisine hayran bırakan Tom Hardy çok iyi iş çıkarmışlar. Filmin internet sayfasını ziyaret ettiğinizde sizi Bronson'ın ne kadar süredir hapishanede olduğunu gösteren güncel bir sayaç karşılıyor. Bu etkileyici hikayenin fragmanı aşağıda, herkese iyi seyirler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)