30 Haziran 2009 Salı

Adım Adım Zirveye


Milli takımımızın forveti Mevlüt Erdinç P.S.G yolunda. Sochaux, Paris ekibinin Mevlüt için yapmış olduğu 10 milyon €'luk teklifi kabul etti. Perşembe günü yapılacak basın toplantısı ile bu transfer resmileşecek. Sochaux'da geçirdiği başarılı sezonların ardından gol yollarında sıkıntı çeken P.S.G'ye transfer olması Mevlüt için doğru bir hamleydi. 22 yaşındaki forvet, Sochaux forması altında son iki sezonu 11'er goler kapadı. Bu sene attığı gollerle takımın ligde kalmasında büyük rol oynadı. Son vuruşlarını biraz daha geliştirmesi halinde Paris Saint-Germain'de Hoarau, Kezman, Giuly ile birlikte bu sayıyı yukarı çekmesi muhtemel.

Geçen sezon Bordeaux, Marsilya ve Lyon'un gerisinde kalan P.S.G kadrosuna deneyimli oyuncuları katmaya devam ediyor. Daha önce Giuly ve Makelele'yi transfer eden fransız ekibi, kaleci Landreau'yu Lille'e gönderip yerine Atletico Madrid'de hayal kırıklığı yaratan Grégory Coupet'i ile anlaştı.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Son Kale de Düştü


Galatasaray kadrosundaki eski kaleler birer birer yıkılmaya devam edyior. Bugün itibariyle 2000 senesinde UEFA kupasını kaldıran kadrodan kimse bulunmamakta. Hasan Şaş'ın takımdan ayrılmasının ardından 99 numaralı formanın sahibi Ümit Karan'da Eskişehirspor ile 3 yıllık sözleşme imzaladı.

Galatasaray'da son zamanlarda hüküm süren Hakan Şükür'ün önderliğindeki grupla anlaşamayan, Hagi tarafından Ankara'ya sürgüne gönderilen, en formda döneminde bile Fatih Terim tarafından milli takıma çağırılmayan Ümit Karan için Galatasaray kariyeri başarılarla dolu. 2001 yılında başladığı Galatasaray kariyerinde 3 Türkiye Ligi şampiyonluğunun yanına 98 gol sığdırdı "Van Basten" Ümit Karan.

Saha içinde ne zaman ne yapacağı belli olmayan, arşivlerimizde yer edinen unutulmaz gollere imza atan Ümit Karan rahat yaşam tarzıyla, futbola bakış açısıyla bana daha uzun seneler sarı kırmızılı formayı taşıyacakmış gibi geliyordu. Yıllar sanki onu eskitememişti ama artık ayrılık vaktiydi. Son senesinde ligde gol sevincini yaşamayan Ümit Karan böylece sarı kırmızlı taraftarlara da Ali Sami Yen'de ismini haykırma zevkini tattıramadı.

-Galatasarayımızın Golüüüüüüüüüü! 99 numaraaa! Karaaaaaaaaaaaaan!
-Ümiiiiiiiiiiiiiiiiit

Hakeem "The Dream" Olajuwon


Houston Rockets'ın unutulmayan şampiyonluk hikayesinden geçenlerde bahsetmiştim. 1994 ve 1996 yıları arasında gelen şampiyonlukları, o dönemde içimdeki basketbol sevgisinin henüz oluşmadığı ilkokul çağında olduğum için takip edememiştim. Geceleri anne ve babamdan gizli gizli maç izlemeye başladığım dönemler efsane Chicago Bulls ve Utah Jazz eşleşmelerinin yaşandığı yıllardı. Bu yüzden bir şampiyonun yüreğinin neleri başarabileceğini bizlere kanıtlayan bu başarı öyküsüne canlı canlı tanık olamadığım için kendimi hep şansız hissetmişimdir. Bu yüzdendir ki ilerleyen yıllarda ne zaman Houston Rockets şampiyonlukları ile ilgili birşeyler izlesem tüylerim hep diken diken olmuştur.

90'lı yılların sonuna doğru okul bahçesinde ya da beton sahalarda yaptığımız basketbol maçlarında herkes hep Michael Jordan olmaya çalışırken ben ise hep Hakeem Olajuwon olmayı hayal etmiştim. Hakeem Olajuwon, Micheal Jordan'dan sonra gördüğüm bir basketbol maçını bu derece domine edebilen ilk kişidir. Bu ikilinin yolu ise daha NBA'e adım atmadan keşişmiştir. Olajuwon 1984 NBA draftlarında, Michael Jordan'nın önünde birinci sıradan seçilmiştir.


"The Dream", 15 yaşına kadar basketbol topunu eline almamış bu süre zarfında hentbol ve futbolla ilgilenmiştir. Sahip olduğu bilek hassasiyetine ise futbol oynadığı yıllarda kalecilik yapmasının etkisi olduğunu söylenir. 2 şampiyonluk yüzüğüne sahip "The Dream" 94 yılında NBA'nin en değerli oyuncusu ödülünü alma başarısı gösterdi. Oyunun her yönüne hükmedebilen Nijeryalı pivot, 12 defa All-Star, 2 defa NBA finalleri MVP ödülü, 2 defa yılın savunmacısı ödüllerinin yanında 6 defa da NBA'nin en iyi ilk beşinde yer aldı.

Kendisini bir sporcudan öte hep bir sanatçı olarak gördüm. Hakeem'in saha içinde basketbol topu ile arasındaki ilişkiyi bir ressamın fırçasıyla kurduğu bağa benzetiyorum. Dip çizgide yaptığı her reverse hareketi ressamın fırçasını tualin üstünde gezdirmesini, unutulmaz blokları ise fırçanın tuale darbelerini ve yaptığı her çengel atışı tuale sıçrayan boyayı hatırlatmakta bana. Nijerya'dan gelip dünyanın en büyük basketbolu ligini domine eden bu adam, basketbolu sevmeye başlamama sebep olmuştur.

Galatasaray'ın Yeni Transferi


2 sene önce beni en çok heyecanladıran transfer olmuştu. Geride bıraktığı süreçte bir insan ancak bu kadar şanssız olur. Sakatlık döneminde bile takımdaki gençlere profesyonelliği ile örnek oduğuna eminim. Önümüzdeki sezon Rijkaard'lı Galatasaray gibi Linderoth'da yeni bir başlangıç yapacak. 6 numaralı sarı kırmızı formayı sahalarda görmeyi dört gözle bekliyorum.

26 Haziran 2009 Cuma

2008-2009 Sezonuna Damga Vuran Maçlar

İngiltere Premier Ligi 33. Hafta
Arsenal - Liverpool : 4-4

36' (0-1) Andrei Arshavin
49' (1-1) Fernando Torres
56' (2-1) Yossi Benayoun
67' (2-2) Andrei Arshavin
70' (2-3) Andrei Arshavin
73' (3-3) Fernando Torres
90' (3-4) Andrei Arshavin
90' (4-4) Yossi Benayoun

La Liga 34. Hafta
Real Madrid - Barcelona : 2-6

14' (1-0) Gonzalo Higuain
18' (1-1) Thierry Henry
21' (1-2) Carles Puyol
36' (1-3) Lionel Messi
56' (2-3) Sergio Ramos
58' (2-4) Thierry Henry
75' (2-5) Lionel Messi
83' (2-6) Gerard Pique

Bundesliga 26. Hafta
Wolfsburg - Bayern Munich: 5-1

44' (1-0) Christian Gentner
45' (1-1) Luca Toni
63' (2-1) Edin Dzeko
65' (3-1) Edin Dzeko
74' (4-1) Edinaldo Grafite
77' (5-1) Edinaldo Grafite

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali
Chelsea - Liverpoool : 4-4

19' (0-1) Fabio Aurelio
28' (0-2) Xabi Alonso (pen.)
51' (1-2) Didier Drogba
57' (2-2) Alex
76' (3-2) Frank Lampard
81' (3-3) Lucas Leiva
82' (3-4) Dirk Kuyt
89' (4-4) Frank Lampard


Bundesliga 5. Hafta
Bayern Münich - Werder Bremen : 2-5

30' (0-1) Markus Rosenberg
45' (0-2) Rodrigues Naldo
54' (0-3) Mesut Özil
59' (0-4) Claudio Pizarro
67' (0-5) Markus Rosenberg
71' (1-5) Tim Borowski
85' (1-5) Tim Borowski

Bundesliga 6. Hafta
Werder Bremen - Hoffenheim : 5-4

8' (1-0) Mesut Özil
15' (1-1) Demba Ba
16' (2-1) Claudio Pizarro
21' (3-1) Diego
30' (4-1) Aaron Hunt
36' (4-2) Sejad Salihovic
36' (4-3) Vedad Ibisevic (pen.)
71' (4-4) Marvin Compper
81' (5-4) Mesut Özil

La Liga 25. Hafta
Atletico Madrid - Barcelona : 4-3

19' (0-1) Thierry Henry
32' (0-2) Lionel Messi
32' (1-2) Diego Forlan
56' (2-2) Sergio Aguero
74' (2-3) Thierry Henry
80' (3-3) Diego Forlan (pen.)
89' (4-3) Sergio Aguero


La Liga 10. Hafta
Real Madrid - Malaga : 4-3

6' (0-1) Eliseu
8' (1-1) Gonzalo Higuain
18' (1-2) Nabil Baha
37' (2-2) Gonzalo Higuain (pen.)
70' (2-3) Antonio Benitez (Apono) (pen.)
71' (3-3) Gonzalo Higuain
78' (4-3) Gonzalo Higuain (pen.)

İngiltere Premier Ligi 33. Hafta
Manchester United - Tottenham Hotspur : 5-2

29' (0-1) Bent
32' (0-2) Modric
57' (1-2) Ronaldo (pen.)
67' (2-2) Rooney
68' (3-2) Ronaldo
71' (4-2) Rooney
79' (5-2) Berbatov

Vince Carter Orlando Magic'de


2009 NBA finalinde Los Angeles Lakers'a boyun eğen Orlando Magic, dün gerçekeleşen takas sonucunda Vince "The Prince" Carter ve Ryan Andersen'ı kadrosuna kattı. Bu takasın ardından Vince Carter, Orlando Magic kadrosundaki dördüncü All-Star oyuncu oldu. (Dwight Howard, Rashard Lewis, Jameer Nelson) Vince Carter karşılığında Rafer Alston, Tony Battie ve Courtney Lee New Jersey Nets'in yolunu tuttu.
Tarihinde ilk kez ücret tavanını geçip Hidayet Türkoğlu için lüks vergisi ödemeye karar veren Orlando Magic bu takasla beraber bu kararından vazgeçebilir. Bu takasın Orlando Magic'in saha içi beyni olan Hidayet Türkoğlu'nun Orlando'daki geleceğini nasıl etkileyeceğini hep beraber göreceğiz.

Dreaft gecesinin bir diğeri takası ise New York Knicks ve Memphis Grizzlies arasında gerçekleşti. 2010 sezonunda LeBron James'i kadrosuna katmak için şimdiden kadrosundaki yüklü kontratlı oyuncuları elden çıkarmaya başlayan New York Knicks Quentin Richardson karşılığında Drako Milicic'i kadrosuna dahil etti. Darko Milicic, Detroit Pistons tarafından 2003 draftında Carmelo Anthony, Chris Bosh ve Dwyane Wade'in önünde 2 nuramaradan seçilmiş ve tarihin en büyük fiyaskolarından biri olarak adlandırılmıştı.

Yılın Teknik Direktörü : Mircea Lucescu


Bu senenin "rüya 11" ini seçtikten sonra gelen istekler üzerine geride bıraktığımız sezonun en başarılı teknik dikrektörünü de sizlerin oylarınızla seçmiş olduk. Aslında bu anket hakkında benim düşüncem, açık ara Pep Guardiola'nın birinci olacağı yönündeydi. Oyumuda gözü kapalı Guardiola'ya vermiştim ama anketin tamamlanmasının ardından gördüm ki blog okuyucuların büyük çoğunluğu benim gibi düşünmüyorlarmış.

Barcelona'nın geride bıraktığımız sezonda kazandığı 3 kupa belki de herkese normal gelmiş olabilir. Bu oyunun sahaya yansıltılmasında ise en büyük etkenin Guradiola olduğuna inanıyorum. Bana göre Frank Rijkaard zamanında oynanan güzel oyunu en üst noktaya çıkarmayı başarmıştır.

Levent Karlı ise yorumunda olaya farklı bir açıdan bakmıştı. Hocaları ve takımları değiştirdiğimiz zaman hangi hoca o takıma yine aynı başarıyı yaşatabilirdi diye sormuş bizlere. Bu durumda ise benim aklıma tek bir isim geliyor José Mourinho.

Sonuç olarka sizlerin oylarınızla 2008-2009 sezonun en başarılı hocası Mircea Lucescu seçildi. 2004 yılında başladığı Shakhtar Donetsk macerasının 5. senesinde UEFA Kupası şampiyonluğu ile başarısını taçlandırdı. Ülkemizde Galatasaray ve Beşiktaş ile şampiyonluklar yaşayan Rumen hoca, Kadıköy'deki finalde oynattığı total fulbol ile biz futbolseverleri mest etmişti. Bakalım 2009 Süper Kupa finalinde Guardiola'nın ekibi Barcelona ile Lucescu'nun Shakhtar Donetsk'inin kapışmasından kim galip çıkacak.

25 Haziran 2009 Perşembe

Lebron, Shaq El Ele...


Phoenix Suns ve Cleveland Cavaliers arasında gerçekleşen takas ile LeBron James'in yeni takım arkadaşı Shaquille O’Neal oldu. Phoenix Suns efsanevi pivot karşılığında Cavaliers'dan Ben Wallace ve Sasha Pavlovic'i kadrosuna kattı. Bu takası tamamlamak için CAVS ayrıca draftaki 46. seçme hakkını ve 500 bin dolar nakit parayı Suns'a verdi.

Bu sene play-off'ta süpriz bir şekilde Orlando Magic'e elenen Cavaliers'ın Dwight Howard'tan canı yanmış olacak ki pota altına böyle bir takviye yaptı. Kobe'nin Shaqsız ilk şampiyonluğunu kazanmasının ardından artık NBA'deki son sezonlarını geçiren "The Diesel" bir yüzük daha takıp Kobe'yi geride bırakmak için elinden geleni yapacaktır. Bryant ve Wade'den sonra LeBron ile takım arkadaşlığı yapacak olan Shaq bu yaştan sonra "King" James'in kaprisleriyle uğraşmak zorunda kalacak. Bakalım her iki süper yıldızla beraber şampiyonluk sevinci yaşayan Shaq, LeBron'a ilk yüzüğü takmasında ne kadar yardımcı olabilecek.

Phoenix Suns cephesinde ise, uğruna kendisini üst üste batı finallerine taşıyan oyun anlayıştan vazgeçmesine sebep olan Shaquille O’Neal'dan vazgeçme zamanı gelmişti. Shaq ile bir türlü istedikleri pota altı direncini kazanamadılar. Bu takas belki de SUNS'ın eski basketbol anlayışına dönüş sinyalidir ve bizlerde özlediğimiz göze hoş gelen SUNS hucümlarına biran önce kavuşuruz. Sezon sonunda basketbolu bırakacağını açıklayan Ben Wallace kalırsa uzun zamandan beri Suns'ın aradığı pota altı direncini takıma kazandırabilir aksi takdirde Shaq'ı göndererek ücret tavanında yer açan Suns'ın hala pota altını domine edecek bir uzuna ihtiyacı olacak.

Gökhan Zan'lı Defans Hattı


Bu transferin gerçekleştiği andan itibaren Galatasaray yönetiminin nasıl bir vizyona sahip olduğunu konusundaki tüm fikirlerimin alt üst olduğunu öncelikle belirtmek isterim. Frank Rijkaard'ı takımın başına getiren bir zihniyetin böyle bir transferi gerçekleştirmesi bende inanılmaz bir hayalkırıklığı yarattı. Bu süpriz transfer hikayesinde inanmak istemediğim ama başka da açıklaması olmayan düşünce ise; transferin hocanın arzusu dışında bir Haldun Üstünel projesi olduğudur.

Blogdaki transfer haberine gelen yorumlara göre transfer hakkındaki görüşler hemen hemen ikiye ayrılmakta. Bu gelişmeye kimi yorumcuların olumlu bakmasını sağlayan etkenlerin bonservis bedeli ödenmemiş olması ve Servet'in bize yaşattıkları olduğunu düşünüyorum. Eğer bu tranfere bu çerçeve de bakarsak herşey toz pembe. Çok yakın zamanda Fenerbahçe'den aforoz edilip Sivas'ın yolunu tutan Servet Çetin'in Galatasaray'da gösterdiği gelişim ve bu gelişim hikayesinin 8 milyon avro ile bitmesi tabi ki herkeste yeni bir Servet Çetin heyecanı yaratmıştır, yaratması da normaldir. Servet 2 sene içinde Galatasaray'da gösterdiği performans ile kendisi için ödenen rakamı 16 katına çıkarmayı başarmıştı. Gökhan Zan'ın transferinde ise Servet'in aksine bonservis ödenmemişti ve bu durum transferi daha da ilgi çekici kılıyordu. Servet'in futbola bakışını, gösterdiği azmi ve çalışmayı Gökhan Zan'dan görebilceğime imkan bile vermiyorum. Bardağa dolu tarafından baktığınız zaman, milli takım stoperini geçen sezon şampiyon olmuş takımdan bonservissiz transfer ediyorsunuz. Bu durumda söylencek pek fazla bir şey yok gibi. Yalnız ben bu gelişme için bardağa bakmak yerine bardağın içindeki suya bakmak istiyorum.

Her zaman bir işe girişirken en zor olanı başlangıç adımını atmak olmuştur. Başladıktan sonra yapacağınız her hamle ilk attığınız adıma uygun olmalıdır ki sonuca varmalısınız. Galatasaray yönetimi bu seneki başlangıcı herkesi şaşırtacak seviyede sağlam ve güzel yaptı. Taraflı tarafsız herkesin tadir ettiği bir kararla sahip olduğu potansiyeli bir türlü göstereyemen takımın başına Frank Rijkaard gibi bir ismi getirdiler. Olabilecek en güzel başlangıçlardan bir tanesini gerçekleşmiş oldu. Benim beklentim ise, bundan sonraki hamlelerin bu doğrultuda olacağı yönündeydi. Biraz açacak olursak eldeki kadronun korunması, takım ruhuyla hiçbir alakası olmayan ve her zaman sezon başı veya sezon ortası kamplara geç katılan Lincoln'ün gönderilmesi, saha içi davranışlarından ötürü taraftarları futboldan uzaklaştırıp, galeyana getiren Sabri'den artık vazgeçilmesi ve en önemlisi Rijkaard'ın oturtmak istediği sisteme uygun takviyelerin yapılmasıydı.

Ülkemizde hemen hemen her futbolsever Rijkaard'ın Barcelona'da oynattığı futbol ile ilgili bir fikre sahip. O yüzden tekrar bundan bahsetmeye gerek yok sanırım. Burada önemli olan sistemin içindeki çarkların görevleri. Rijkaard'ın Barcelona'da bizlere izlettiği oyun anlayışında defans hattı neredeyse santraya kadar çıkmaktadır. Bunun amacı oyuna mümkün olduğunca dar alanda hükmedip topa sahip olmaktır. Bunu yapabilmeniz için defansın göbeğinde oynayan savunmacılarınız belli özelliklere sahip olması gerekir, bunlar da başlıca süratli olmanız, ilk hamlelerde başarılı olmanız ve zamanlama hatası yapmamanızdır. Bu özellikler oynatacağınız stoperlede mevcut değilse defans hattı ile kaleci arasındaki 30-40 metrelik alan rakip takım için maden demektir. Benim futbol anlayışım doğrultusanda Gökhan Zan bu özelliklerin hiç birine sahip değil. Bunların dışında her maç sakatlanma riski taşıması da tabloyu biraz daha bulanıklaştırıyor.


Hemen hemen her önemli maçta gol yeme başarısı gösteren milli takımımızda forma şansı bulmasını da başka bir altenartifinin olmamasından kaynakladığına inanıyorum. Bu durumda milli takımda şans bulması pek birşey ifade etmiyor. Beşiktaş'ta ki kariyerine baktığımız zaman, 4 sene içerisinde en ufak bir gelişme gösterememiş ve bir türlü istikrar yakalayamayıp 25 maçın üzerine çıkamamıştır. Kendisi, bu ligde Sabri ile beraber bu kadar fırsat yakalayıp hiçbirini değerlendirmeyen, gelecek içinse kendilerinden en ufak beklentim olmayan nadir insanlardandır.

Sonuç olarak Galatasaray, son 4 senedeki lig ortalaması 20 maçı bulmayan, "Cam Adam" lakaplı Gökhan Zan'ı transfer ederek Rijkaard ile yaşadığım heyecanın çabuk sönmesine sebep oldu. Bardağa dolu tarafında bakmak gerekirse, 30 kez milli olmuş geçen senenin şampiyon takımının stoperi bonservis ödenmeden transfer edildi. Bu sayede Galatasaray taraftarları yeni sezonu, "Cam Adam" dan yeni bir "Ayıboğan" yaratma umuduyla açadursun bende yazıyı Frank Rijkaard'ın bu ay ki Galatasaray dergisine verdiği röpartajdan bir bölümle bitireyim...

"Yeni bir sistem yaratacağım. Önemli olan isim değil, önemli olan sisteme uygun futbolcular. Oynayacağımız oyuna uyabilecek futbolcuları almayı planlıyorum."

NBA'de Takas Rüzgarı


2009 NBA draftına saatler kala NBA'de transfer piyasası hareketlenmeye başladı. Kadrolarında yer açabilmek ya da draftta üst sıralardan katılmak isteyen takımlar bir kaç önemli takasa imza attılar.

Atlanta Hawks eksi oyuncusu Jamal Crawford'u kadrosuna kattı. Hawks bu takas için Golden State Warriors'a Acie Law ve Speedy Claxton'ı gönderdi. Crawford'ın gelişi ile kısıtlı kadro rotasyonu genişleten Hawks, hücumda da Joe Johson'un yükünü azaltmış olacak.

Washington Wizards ise bu seneki draftın birinci tur 5. sıra seçme hakkının yanı sıra Oleksiy Pecherov, Etan Thomas ve Darius Songaila’yı Minnesota Timberwolves'a gönderirken karşılığında Mike Miller ve Randy Foyle'u kadrosuna kattı. Wizards, Gilbert Arenas, Caron Butler ve Antawn Jamison'un üçlüsünün yanına tamamlayıcı parçaları almış oldu. Buna karşın pota altı ise iyice zayıfladı, takım eğer bu sene play-off'a kalmayı hedefliyorsa pota altına da takviye yapması lazım. Minnesota ise draftın birinci turundaki seçme hakkını 4'e çıkardı. 5., 6., 18. ve 28. sıradan seçme hakkını bulunan Minnesota ise daha çok takasa imza atacak gibi duruyor.

Geçen sezon büyük bir hayal kırıklığı yaşayan San Antonio Spurs, Milwaukee Bucks ve Detroit Pistons arasında üçlü takas gerçekleşti. Spurs, Milwaukee Bucks'dan kısa forvet Richard Jefferson ve Detroit Pistons'tan Amir Johnson'u kadrosuna kattı. Bu iki oyuncu karşılığında Bucks'a Bruce Bowen ve Kurt Thomas'ı, Pistons'a ise Fabrico Oberto'yu gönderdi. Böylece Spurs kadrosuna Tim Duncan, Manu Ginobili ve Tony Parker'ın yanına dördüncü skor opsiyonunu ekledi. Veteran üç oyuncuyu da kadrodan göndererek (Thomas 36, Oberto 34 ve Bowen 38) takımın yaş ortalamasını düşürmüş oldu.

Nihat Kahveci Beşiktaş'ta


Beşiktaş milli futbolcu Nihat Kahveci ile 3 yıllığına anlaşma sağladı. Siyah beyazlılar eski golcüsü için Villarreal'e 4.5 milyon avro bonservis bedeli ödeyecek. Bu transfer benim için beklenmedik ve erken bir dönüş oldu. Nihat Kahveci'nin en az 1-2 sene daha yurt dışında futbol hayatını sürdüreceğini düşünüyordum. Nihat'ın bu kararında belki geride bıraktığı sezon etkili olmuş olabilir. Sakatlıklarla boğuştuğu sezonda gol atma başarısı gösteremedi. Böylece Tugay'dan sonra yurtdışındaki en istikrarlı temsilcimiz başarılı bir İspanya kariyerinden sonra memlekete geri dönmüş oldu.

3'e karşı 1 hücum


"1'e karşı 6" resimlerimizden sonra bu seferki konumuz "3'e karşı 1" hücum oldu. Kendi ligimize ait bu güzel enstantenelerin kahramanı Arda Turan. Kendisi Türkiye Süper Lig'inde tek bir hareketle aynı anda 3 kişiyi geçebilceğine inandığım nadir oyunculardan biri. Ligimizde bu konudaki diğer ustalar ise telefon kulübesinde bile adam geçebileceğine inanılan Yusuf Şimşek ve top cambazı İbrahim Yattara. Hepsinin ortak özelliği üstün oyun zekaları ve top teknikleri. 6 defans oyuncusu karşısında ise ne yapacakları konusunda kararsızım. Umarım önümüzdeki sene bu gibi estetik görüntülerle daha sık karşılarız. (İsmail'e resimler için tekrar teşekkürler.)

Engelsiz Aslanlar


Sevgili dostum Ahmet Akçakaya'nın teklifini geri çeviremedim ve Avrupa şampiyonu takımı ligin son maçında alkışlamaya Ahmet Cömert Spor Salonu'na gittim. Erteleme maçında Beşiktaş'ı yenen Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı bu seneyi nağmalup tamamlayarak üst üste 3. şampiyonluğuna ulaştı. Gösterdikleri performans ile "yenilmez armada" ismini ne kadar hak ettiklerini kanıtladılar. İlk kez canlı olarak izlediğim tekerlekli sandalye basketbol maçında her iki takım basketbol sevgisinin engel tanımadığını bizlere gösterdiler. Galatasaray taraftarlarının maçın ardından her iki takımıda tribünlere çağırması çok güzeldi. Bu tarz olayları görmeyeli çok uzun zaman olmuş ve gerçekten özlemişiz. Engelsiz Aslanları başarılarından dolayı bir kez daha kutlarım. Bu anlamlı resimler için Ahmet'e teşekkürü borç bilirim.

Atan Galip Yiyen Mağlup


Bu resimle birlikte futbol sevgisinin engel tanımadığını bir kez daha anlamış olduk. Her ne durumda olursa olsun bir top ve iki kale futbol oynamak için yeterlidir.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Bitti Rüya


Bu akşam Amerika Birleşik Devletleri, İspanya milli takımının 35 maçlık yenilmezlik ve 15 maç üst üste kazanma serisine son verdi ve bu güzel hikaye beklenmedik şekilde bitti. Her güzel şeyin bir sonu olduğunu ise tekrar hatırlamış olduk.

23 Haziran 2009 Salı

Premier League Transfer Raporu # 1

Futbolun beşiğinde durgun başlayan transfer dönemi bugünlerde az da olsa hareketlendi. Bu canlamada tabi ki de Manchester City'nin büyük etkisi var. Kasasında bol miktarda nakit bulunduran kulüp kadrosunu iki transfer ile güçlendirdi. Liverpool'a yar olmayan Gareth Barry 13.9 milyon € karşılığında Manchester City'li oldu. Paraguaylı forvet Roque Santa Cruz'da Manchester City'nin bu sezonki ikinci transferi oldu. Bu transfer karşılığında Blackburn Rovers'ın kasasına 22 milyon € girdi. Böylece Santa Cruz'da 2 sene içersinde fiyatını 4 katına çıkardı.


Liverpool ise hafta içinde astronomik bir rakam karşılığında İngiltere milli takımın sağ beki Glen Johnson ile anlaştı. Portsmouth'a ödenen rakam 22 milyon €. Kadrosunda Arbeloa ve Degen'i bulunduran Liverpool'un ödediği bu rakam bana biraz fazla geldi. Henüz 24 yaşında olan Glen Johnson için şimdiye kadar ödenen bonservis miktarı ise 34.5 milyon €'a ulaştı. Liverpool'da geçirdiği 10. senenin sonunda, sezon içinde Bayer Leverkusen ile anlaşan Sami Hyypiä ise Almanya yolcusu. Arsenal, 10 milyon € karşılığında Ajax'dan Belçikalı stoper Thomas Vermaelen ile sözleşme imzaladı. Manchester United, Berbatov transferinde Tottenham'a kiraladığı ve geçtiğimiz sezon beklenen performansı gösteremeyen forvet Fraizer Campbell'ı 6.8 milyon € karşılığında Hull City'e sattı. Kırmızı şeytanların sattığı oyunculardan bu sene kasasına giren para 100 milyon €'u geçti. Sir Alex Fergusen ve ekibi bakalım bu yaz hangi yıldızları kadrosuna katacak.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Tanjevic ve Tercihleri


Eylül ayında Polonya'da düzenlenecek Avrupa Basketbol Şampiyonası'na katılacak milli basketbol takımımızın aday kadrosu açıklandı. Kadroya Detroit Pistons formasıyla NBA şampiyonluğu kazanan, 2 sene önce de Utah Jazz formasıyla All Star seçilen temsilcimiz Mehmet okur yerine Orlando Magic forması giyen Dwight Howard çağırıldı. Bu haberi bu şekilde yazmayı çok isterdim. Ne yazık ki 70 milyon nüfusa sahip bir millet olarak NBA'de sadece 2 temsilcimiz var ve biz ikisini milli forma altında oynatabilmeyi beceremiyoruz. Tanjevic kadroya yine Mehmet Okur'u çağırmadı. Tanjevic'in bitmek bilmeyen Mehmet Okur takıntısına bir türlü anlam veremiyorum. Bu durumu Dream Team'in başında olursanız ve kaliteli oyuncu fazlalığından dolayı böyle bir karar vermeniz durumunda anlayabilirim. Tim Duncan'ın yerine mesala kadroya Kevin Garnett'ı çağırabilirsiniz. Elinizde etrafına takım kurabileceğiniz 2 NBA oyuncusu var ve siz birini yok sayıyorsunuz. Bence Tanjevic'in ilk olarak bu ikiliyi bir araya getirerek onlardan en üst düzeyde verim almaya çalışması gerekirken biz böyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Efes Pilsen'de sezon boyunca doğru düzgün süre alamayan Engin Atsür'ün kadroya alınıp da Kaya Peker, Serkan Erdoğan'ın neden çağrılmadığı sorusunun cevabını oturup günlerce düşünsem de bulamam.

Bu ülkede egoların neden herşeyden üstün tutulduğunu anlamış değilim. Kişisel çatışmalar yüzünden azar gören hep takımlar olmuştur ve artık buna birilerin dur deme zamanı çoktan geldi ve geçiyor.

Şuursuz Sevgi Gösterileri


Tuttuğumuz takımın kazandığı bir kupadan veya kaybettiği bir finalin ardından takımı şehir meydanında ya da havaalanında karşılamak sadece bize özgü bir davranış değil tabi ki de. Yalnız biz futbolseverlere, taraftarı olduğumuz takımların aldıkları bir maçlık başarılardan sonra gösterilen sevgiden ziyade 24 yıl sonra Kral Kupası'nda finale çıkma başarısı göstermesine rağmen finalde Barcelona'dan 4 gol yiyen Atlético Bilbao taraftarlarının takımı şehir merkezinde karşılaması veya geride bıraktığımız sezon içinde kazanmadık kupa bırakmayan Barcelonalı taraftarların takımına gösterdiği sevgi daha bir anlamlı geliyor.

Bizim ülkemizin vazgeçilmezi olan havaalanında iazdiham yaratan karşımalama törenlerinin aksine Avrupa'nın üst düzey liglerinde gerçekleşen flaş transferden sonra bu tarz görüntülerle pek fazla karşılaşmıyoruz. Gerçekleşen onca büyük transfer içinde benim hatırlayabildiğim bir sahne yok. Üst düzey liglerdeki takımlar ve taraftarlar yeni transferlerini güzel bir organizasyon ile stat içindedeki imza töreninde karşılıyorlar. Sanırım havaalanında izdihama neden olucak karşılama ve sevgi gösterisi bizlere has bir şey. Belki Bulgaristan, Romanya, Sırbıstan gibi futbola bakış açıları ve gelişmişlik düzeyleri bizlere yakın olan ülkelerde bu tarz görüntülere rastlayabiliriz. Bizler de o seviyelere çıkmak istiyorsak sadece transferlerle değil saha içi ve dışı tüm organizasyonlarıyla bu ligleri örnek almalıyız. Yapılan her transferi veya başarıyı bayram havasında karşılamak yerine artılarını eksilerini değerlendirekten sonra hareket etmeliyiz. Her türlü duygunun aşırısını yaşayan bir millet olarak artık bu tarz görüntüler vermekten kaçınmalıyız. Hayatında belki de ilk kez böylesine bir kalabalıkla karşılaşan bu oyuncuların psikolojilerininde olumlu etkilenmesi mümkün değil. Bakalım Lincoln Galatasaray'dan ayrılırken kaç kişi onu uğurlayacak? Ya da Sinan Engin'in havaalanında gülücükler saçarak poz verdiği Arjantinli oyuncunun ismini şuan hangimiz hatırlıyoruz...

Gökhan Zan mı!!!


Galatasaray, Gökhan Zan ile 2 yıllık sözleşme imzaladı. Haberi gördüğüm andan itibaren keyfim kaçmıştır. Bu transfer hakkındaki görüşlerimi biraz sakinleşince yazmakta yarar görüyorum. Tüm Galatasaray camiasına hayırlı olsun!

Roma'daki Finalden Akılda Kalanlar...


Futbolseverlersin büyük bir çoğunluğunun finalde görmek istediği iki takım Roma'da karşı karşıya gelmişlerdi. Beklentiler büyüktü, geçen senenin şampiyonu Manchester United ve belki de son zamanlarda gördüğümüz en iyi futbolu oynayan Barcelona. Finalin ardından ise izleyenler pek tatmin olmuş değildi. Sebebi belki de İspanyol ekibinin mükemmele yakın oyunu ve saha içinde İngilizlere maçın resmi topunu hiç göstermemesiydi. Tabi buna Sir Alex Ferguson'un yaptığı taktik hataları ve kırmızı şeytanların formsuzluğunu da eklemek gerekir. Sadece takım isimleriyle devleşen bu finalden akılda kalan birkaç güzel anıyı sizinle paylaşmak istedim.

(Resimler için Levent Karlı arkadaşımıza teşekkürler.)

Galatasaray vs Tobol


UEFA Avrupa Ligi'ne 2. ön elemeden katılıcak olan Galatasaray'ın rakibi Kazakistan ekibi Tobol oldu. Galatasaray, ilk maçı 16 Temmuz'da deplasmanda, rövanşı ise 23 Temmuz'da İstanbul'da oynacayacak. Şampiyonlar Ligi'nde 2. torbaları görmüş biri olarak bu tarz eşleşmelerde yer almak acı ve üzüntü verici.

21 Haziran 2009 Pazar

Deja vu


"1'e karşı 6" konulu albümüzdeki ikinci resimde de benzer bir manzara ile karşı karşıyayız. Bir Arjantinli ve karşısında farklı ruh hallerinde 6 rakip takım oyuncusu. Resim için İsmail dostumuza tekrar selam olsun.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Şampiyonun Yüreği


Chicago Bulls art arda 3 sene şampiyonluklara ambargo koymuş, NBA ise neredeyse tek takımlı bir lig haline dönüşmeye başlıyordu. Böyle bir ortamda Michael Jordan, herkesi şok eden bir kararla basketbol kariyerini sonlandırıp, beysbol oynamaya karar vermişti. Bu karar bir efsanenin hayatını değiştirirken diğer tarafta ise başka bir efsanenin doğmasına sebep oluyordu. Hakeem Olajuwan ve Houston Rockets efsanesinin başlaması için ne yazık ki Jordan'ın basketboldan iki sene uzak kalması gerekecekti.

Herkes majestelerinin yokluğununda ligi kimin domine edeceğini ve yeni şampiyonun kim olacağını düşünüyordu. Akıllardaki tüm soruların yanıtını Houston Rockets vermiş oldu. Jordan'sız ilk senede finale çıkmayı başaran iki takım Pat Riley yönetimindeki New York Knicks ve Rudy Tomjanovich yönetimindeki Houston Rockets idi. Kıran kırana geçen serinin galibi son maçta belli oldu ve Houston Rockets tarihinin ilk şampiyonluğunu kazandı. Seriye damgasını ise Hakeem "The Dream" Olajuwan vuruyordu.

Bir sonraki sene ise son şampiyon normal sezonda kendisine ancak 6. sırada yer bulabiliyor ve herkeste büyük hayalkırıklığı yaratıyordu. Otoritelerinin şampiyonluk için şans vermediği Houston Rockets, NBA finallerine bir kez daha adını yazdırıyordu. Bu sefer karşılarında Penny Hardaway ve Shaquille O'Neal'lı kadrosuyla Orlando Magic vardı. Serinin favorisi çoğu insana göre Orlando Magic idi. Fakat sezon içinde yaptığı gibi Houston Rockets yine herkesi şaşırttı ve Orlando Magic'i 4-0 lık skorla süpürüp ikinci şampiyonluğuna ulaştı.

Maçtan sonra Houston Rockets koçu Rudy Tomjanovich, NBA tarihine geçecek şu sözleri söylüyordu:


"Nobody has ever done what this team has done ... come from the sixth seed ... down in the series. We had nonbelievers all along the way. I have one thing to say to those nonbelievers: Don't ever underestimate the heart of a champion."
 
Site Meter